Burdur Şehir Tarihi

Burdur Adı Nereden Gelmektedir?

Burdur, Akdeniz Bölgesinin batı kesiminde, Göller Belgesinde yer almaktadır. Burdur adının nereden geldiği hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Birinci görüş, Burdur adının “Polydorion” kelimesinin daha sonra, “Polydor” şekline dönüştüğü, oradan da Burdur şekline dönüştüğüdür. İkinci görüş ise Burdur yöresinin eski adı Limobrama “Göl Kenti” anlamına gelen  “Limobria” kelimesinden türemiştir. Sonradan da değişerek Burdur olmuştur. Fakat Antik Çağlarda Burdur’un yerinde herhangi bir şehir bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Bunun için bu iki adın kesin olarak ne zaman kullanıldığı bilinmemektedir. Üçüncü görüş de; Burdur şehrini kuran Türkmen boylarından Kınalı oymağı mensupları, konaklama yeri ararken, burayı bulmuşlar ve bölgenin güzelliği karşısında “Cennet Buradadır” demiş ve “Burada Dur” sözü zamanla hece düşmesine uğramış daha sonra Burdur’a dönüşmüştür.

İlin Tarih Öncesi Çağları

İlimizin tarihi Neolotik Çağ’a kadar inmektedir. 1957-1960 yılları arasında Prof. J. Mellaart tarafından Hacılar’da yapılan kazılarda Neolitik kültürün bütün ayrıntılarını ortaya çıkarmıştır. Bu bulgular, M.Ö.7000 yıllarına inmektedir. Yine 1978-1988 yılları arasında Kuruçay Höyük’te ve 1989-1992 yılları arasında Bucak Höyücek Höyük’te Prof. Dr. Refik DURU tarafından yapılan kazılarda da Neolitik Çağ’ın kültürüne rastlanılmıştır. Bu çağın en önemli özelliği İnsanların, hayvanları evcilleştirmesi, çanak-çömlek yapımını öğrenmiş bulunmasıdır. Anadolu’nun ilk heykelcikleri olarak bilinen ANA İLAHE’yi temsil eden pişmiş toprak figürünler ve süs eşyaları Neolitik Çağda Hacıların en önemli eserleridir.

Kalkolitik Çağ, Neolitik Çağ’dan sonra gelen M.Ö.5400-3000 yılları arasındaki çağdır. Bu çağda taş, kemik ve ağaç aletlerin yanısıra, madenin de kullanılmaya başlamış olması en önemli özelliğidir. Kuruçay Höyük’te bulunan madeni keskiler, ok uçları gibi aletler çağın özelliğini yansıtırlar. Ayrıca Uğurlu Höyük, Kızılkaya Höyük, Karamanlı Çamur Höyük, Tefenni Beyköy Höyük’te bu çağı destekleyen malzemeler elde edilmiştir.

M.Ö. 3000-2000 yılları arasına tarihlenen Eski Tunç Çağı’nda, medeniyet daha gelişmiş, taş aletlerin yerini tunçtan yapılan aletler almıştır. Çağın özelliklerini yansıtan bir başka grup da pişmiş toprak ve mermerden yapılmış keman tipi idollerdir.

İlimizde, Yassıgüme Höyük, Burdur Höyük, İncirdere Höyük, Tepecik Höyük gibi yerleşim yerlerinde Eski Tunç Çağı malzemesi yaygın olarak tespit edilmiştir. İlimiz, Antik Çağlarda bugünkü sınırları ile Isparta ve Antalya illerini de içine alan Antik PİSİDİA bölgesinde kalmaktadır. Bu bölge Pers döneminin ortalarına kadar karanlıkta kalmış ve henüz aydınlatılamamıştır.

Bölge, M.Ö. 2000 yıllarında ARZAVA konfederasyonunun siyasi merkezi olmuştur. Bu durum M Ö. 1000 yılına kadar çeşitli toplumların yerleşmesiyle devam eder.
M.Ö. 8.yy’da Pisidia’nın batı bölgesi Friglerin hakimiyetine girmiştir. Yarışlı Gölü’ndeki yerleşim yerinde Frig keramiklerinin bulunması bu tezi desteklemektedir.
M.Ö. 696-676 Frig Devletini yıkan Lidyalıların bölgeye hakim olduğunu görülmektedir. M.Ö. 546 yılında Lidyalıları yenen Persler, bölgeyi ele geçirmişlerdir. M.Ö. 334’te Büyük İskender, Biga Çayı kenarında Persleri mağlup etmiş ve Anadolu’ya yönelmiştir. Önce Bodrum, Milet ve Phaselis’i almıştır. Daha sonra Perge, Side, Aspendos’u almıştır ve M.Ö.333’te de Sagalassos ve Kremna’yı da zaptetmiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümü, imparatorluğun paylaşılmasına sebep olmuştur. Bölgeye, M.Ö. 321 yılında komutan Antigonos hakim olmuştur. Fakat M.Ö.301 yılında İpsos Savaşı’nda Selefkoslulara yenilince ülkesini kaybetmiştir. Selefkoslardan sonra bölge,  Bergama krallığına ve daha sonra da Roma’ya bağlanmıştır. Bu durum, M.S. 395 yılına kadar devam etmiştir. Roma İmparatorluğu ikiye bölünmüş ve  Bölge Doğu Roma (Bizans) idaresine girmiştir. Bu durum M.S. Xl yy sonlarına kadar devam etmiş ve bu tarihten itibaren Türk hakimiyeti başlamıştır.

Roma Çağı’nda Psidia’nın her tarafında kesif bir yerleşme vardır. Bir çok yeni şehir kurulmuş, eski merkezler yeniden onarılmıştır. Burdur ve çevresinde antik devirde kurulmuş olan ve bilinen şehirlerin isimleri şunlardır: Milyas (Melli), Kremna (Çamlık), Sagalassos (Ağlasun), Kreitai (Belören),  Kretepolis (Kızılkaya), Kodrula (Kestel), Komama (Ürkütlü), Palaipolis (Akören), Lysinia (Karakent), Mallos (Karacaören), Korbasa (Yuva), Olbasa (Belenli), Muatra (Bereket), Tymbrianosus (Düğer), Kybra (Gölhisar), Bubon (İbecik),  Panematrikhos (Boğazköy), Sia (Karaot). Bütün İlimizde bulunan harabelerin hemen hepsinde bu çağa ait mimari kalıntılar görünmektedir. Bu çağa ait çeşitli heykeltıraşlık eserleri de Burdur Müzesinde teşhir edilmektedir.


Burdur’un Türk Tarihi Dönemi :

1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra ise bölge, sırasıyla Selçuklular, Hamitoğulları ve Osmanlıların hakimiyeti altına girmiştir. Anadolu’ya yayılan Oğuz boyları muhtemelen 1075’lerde o zaman Psidia diye adlandırılan bölgeye ve Polidia denen Burdur’a yerleşmeye başlamıştır. İlk yerleşim yerleri Şekerpınarı-Hamam bendi mevkii olmuştur. Çoğunluğu Kınalı aşiretinden olan Türkmenler , en az 2000 çadırdan meydana gelen bir toplulukla yerleşim yerleri kurmaya başlamıştır. Başlangıçta kendi başlarına hiçbir devlete bağlı olmadan ve komşuları olan Bizanslılarla mücadele ederek varlıklarını sürdürmüştürler. Bu mücadelelerin en önemlisi Dinar yakınlarında Bizanslı Manüel Kommenos komutasındaki orduyu yenmeleridir.

Bilhassa Haçlı Seferleri döneminde Selçuklu Hükümdarı I.Mesut ve II.Kılıçarslan’ın Erle Ovası’nda bu orduyu yenilgiye uğratması Selçuklu hakimiyetini bu bölgede kolaylaştırmıştır. Selçuklu hükümdarı II.İzzeddin Kılıçarslan Denizli, Uluborlu, Burdur ve Antalya’ya kadar olan bölgeyi ve Türkmen aşiretlerini idaresi altına almıştır. Fakat Türkmen aşiretleri üzerinde tam bir otorite sağlayamamıştır. Bölge, 1219 ve 1236 yıllarında tekrar I.Keykavus ve Alaaddin Keykubat tarafından alınmıştır. Böylece Bölge kesinlikle Selçuklu hakimiyetine girmiştir. 1257 yılında Selçuklu Devleti üç kardeş arasında pay edilmiştir. Fakat II. Alaaddin Keykubat ölünce, ll.İzzeddin ve lV. Rukneddin Kılıçarslan arasında paylaşılmıştır. Ama iki kardeş arasında çıkan savaşta Rukneddin yenilmiştir ve Burdur kalesine hapselmiştir. 1259 tarihinde hapisten çıkarak Selçuklu tahtına oturmuştur. Rukneddin Kılıçarslan hapis dönemi olaylarının intikamını almaya başlamıştı. Bu arada Baba İlyas ve Baba İshak isyanları da devletin otoritesini sarsmıştır. Ve nihayet Selçuklu Devleti 1303 yılında tamamen ortadan kalkmıştır.

Bu otorite boşluğundan istifade eden Selçukluya bağlı aşiret ve oymakların “Uç” Beyleri de kendi başlarına hükümet kurmaya başlamışlardır.
Antalya ve Denizli’nin Türk hakimiyetine girmesinden sonra akın akın gelen aşiret ve oymaklar, bilhassa Kayı, Avşar, Bayındır, Büğdüz, Yazır, Yiva ve diğerlerinin toplamı 200 bin çadıra ulaşmıştır. Bu Türkmen nüfusunun merkezi de Burdur olmuştur. Celaleddin Harzemşah’ın komutanlarından ve Yomut kabilesinden olan Hamit Bey, Selçukluların döneminde Burdur ve Çığralı’ya kadar olan bölgenin sınır beyidir. Selçuklunun yıkılma dönemine denk gelen Hamitoğulları Beyliği’nin esas kurucusu Hamit Bey’in torunu olan Felekeddin Dündar Beydir. Bir “Uç” beyi olan Dündar Bey, Beyliğini Burdur’da ilan ederek Beyliğinin adını dedesinin adına hürmeten “Hamitoğulları” olarak duyurmuştur. Hamitoğulları’nın en parlak dönemi Dündar Bey’in zamanıdır. Beyliğin sınırları genişlemiş, Antalya, Gölhisar ve Korkuteli Beyliğe katılmıştır. Burdur İli, döneminin en önemli merkezi olmuştur. Sanat, ticaret ve nakliye gelişmiştir.

İlhanlılar Anadolu’ya geldiğinde diğer beylikler gibi Hamitoğulları da bağlılıklarını Başvezir Emirçoban’a bildirerek, İlhanlı fırtınasını kazasız atlatma yoluna gitmiştir. Emirçobanoğlu Timurtaş’ı (Demirtaş), Anadolu Valisi olarak atamıştır. Timurtaş Anadolu’daki beylikleri tek tek ortadan kaldırmaya başlamıştır.

Dündar Bey’in oğlu Hızır Bey Eğirdir’e gelerek Hamitoğulları’nın topraklarının bir kısmında hakimiyet kurmuştur. Hızır Bey’in ölümünden sonra yerine, Dündar Beyin diğer oğlu İshak Bey geçmiştir. İshak Bey’in Beyşehir ve Akşehir’e kadar beyliğin sınırlarını genişlettiğini görülmektedir.

İshak Bey’in 1335’te ölümünden sonra yerine oğlu Muzafereddin Mustafa Bey geçmiştir. Onun da yerine oğlu Hüsameddin İlyas Bey 1349’da başa geçmiştir. İlyas Bey Karamanoğulları’yla savaşmış fakat  topraklarını kaybetmiştir. Germiyanoğulları’nın yardımıyla topraklarını geri almıştır.

Yerinegeçen Kemaleddin Hüseyin Bey, Karamanoğulları’nın saldırısına uğramıştır. Ama Osmanlılar ve Germiyanoğulları’nın yardımıyla kurtulmuştur. Bu sırada Anadolu’nun Söğüt Bölgesi’nde gittikçe büyüyen ve kuvvetlenen ve Osmanoğulları tarafından kurulan Osmanlı Devleti dikkat çekmektedir. Osmanlı padişahı Murat Hüdavendigar Kosova’da şehit olunca yerine oğlu Yıldırım Beyazıt geçmiştir Yıldırım Beyazıt’ın hükümdarlığını başta Karamanoğulları olmak üzere diğer beylikler de tanımamışlardır. Yıldırım Beyazıt Anadolu’ya geçerek bu beylikleri teker teker ortadan kaldırmıştır. Hamitoğulları Beyliği’ni de ortadan kaldırarak Anadolu Beylerbeyliği’nin merkezi olan Kütahya’ya bağlamıştır. (1391)

Böylece Hamitoğulları ve diğer beylikler ortadan kalkmış ve Anadolu’da Türk Birliği sağlanmıştır. Hamitoğulları’nın son beyi Kemaleddin Hüseyin Bey’in oğlu Mustafa Bey, Osmanlı komutanı olarak görev almıştır. Böylece Burdur’un Osmanlı Dönemi başlamıştır. Osmanlı Şehzadelerinden I. Beyazıt ve II. Selim Kütahya’da Beylerbeyi olarak bulunmuşlardır. II. Beyazıt zamanında Şah kulu ayaklanması ortaya çıkmıştır. Şah kulu Şehzade Korkut’un Antalya’dan Manisa’ya giden hazinesini yağmalamış, Antalya, İstanos, Almalı, Burdur ve Keçiborlu’yu basarak, buraların kadılarını ve bir çok insanı öldürmüştür. Şah kulu sonunda İran’a sığınmış ve böylece tehlike ortadan kalkmıştır. XVI. yy’a kadar Burdur ‘da önemli olaylar olmamıştır. 1522’de de Burdur Tirkemiş İlçesi merkezi durumdadır. Bu dönemde şehir eskiye nazaran daha gelişmiştir. XVI.  yy’ın sonuna doğru şehir biraz daha büyümüştür. Ekonomi canlanmıştır.

1839 Tanzimat hareketinden sonra Burdur, Kütahya ilinden ayrılarak Konya ilinin Isparta Kaymakamlığına bağlandı. 1850 yılına kadar bu bağımlılık sürdü. Daha sonra başta Saden oğlu Hacı İsmail Ağa olmak üzere Burdur’un Sancak olması için uğraşmışlar ve 1872 yılında Burdur sancak olmuştur. Burdur’un ilk sancakbeyi Mehmet İzzet Paşa’dır. Osmanlı Devleti 1914’te I. Dünya Savaşına katılınca bütün yurtta seferberlik ilan edilmiş ve aynı yıl Burdur’da şiddetli bir deprem olmuş, yaklaşık 1500 kişi ölmüş ve şehrin önemli dini yapıları bu depremde yıkılmıştır. Her iki felaket birleşmiş ve Burdurlular birkaç yıl bu kötü şartlar altında yaşamışlardır.1920 yılında müstakil mutasarrıflık olan Burdur, doğrudan hükümet merkezi olan İstanbul’a bağlanmıştır. 1.Dünya Savaşı’nın yenilgi ile neticelenmesinden sonra İtalyanlar Antalya’ya asker çıkardılar. Burdur’a gelerek merkez komutanlığı kurdular. Burdur düşmanın yurttan atılmasından sonra kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde 1923 yılında il olarak yerini almıştır.

Kuva-i Milliye ve Burdur :

Mondros Mütarekesinin ilk günlerinde, 57. Tümenin önemli bir topçu ve piyade cephaneliği Antalya’nın Badem Ağacı köyünde bulunmaktadır. İtalyanların Antalya’yı işgal ettikten sonra Burdur’a doğru ilerleyeceği anlaşılınca 57.Tümen Komutanı Albay Şefik Bey (AKER) 7 Nisan 1919’da Badem Ağacı’na giderek cephaneliği boşalttırmıştır. Buradaki cephane ve silahlar, daha içerilere, Burdur’un Çeltikçi Köyüne götürülmüştür. Bu silahlardan, Nazilli cephesindeki direniş sırasında ve daha sonraki savaşlarda çok yararlanılmıştır.

Burdurlu Kuva-yi Milliyecilerin Demirci Mehmet Efe’nin Yunanlılara karşı Nazilli Cephesinde verdiği direnişe büyük yardımları olmuştur. Cepheye çok sayıda gönüllünün yanı sıra silah, cephane, yiyecek ve giyecek göndermişlerdir. Nazilli Cephesi’nde 400’e yakın Burdurlu gönüllü hayatını kaybetmiştir. Burdur Kuva-yi Milliye Teşkilatı çalışmalarını uzun süre bağımsız yürüttüyse de Sivas Kongresi’nden sonra Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne bağlanmıştır. 1920’de toplanan Büyük Millet Meclisine Burdur’dan ünlü kişiler katılmıştır. Bu Milletvekillerinin en ünlüsü İstiklal Marşımızın yazarı milli şair Mehmet Akif ERSOY’ dur.

Atatürk’ün Burdur’a Gelişi :

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük Türk Atatürk, ilk olarak 6 Mart 1930 tarihinde Isparta gezisinden sonra Burdur’a teşrif etmiştir. Atatürk 6 Mart 1930 sabahı Burdur’un ileri gelenleri tarafından Baladız’da karşılanmış, yanlarında Prof. Afet İNAN, Burdur, Isparta ve Antalya milletvekilleri olduğu halde otomobille Burdur’a gelmiştir. Şehrin o tarihte giriş yeri olan Çatal Pınar Mevkii’nde tüm Burdur halkı coşkulu bir tezahüratla karşılamıştır. Aynı gün Atatürk, yanındaki zevatla beraber saat 16.00’ya doğru Antalya’ya varmıştır. Üç gün sonra 9 Mart 1930 tarihinde aynı yolla tekrar Burdur’a gelmiş, yine halk coşkulu tezahüratla karşılamış ve kendisini bir gün misafir etmişlerdir.